30 Temmuz 2012 Pazartesi

CANININ PARÇASINI KREŞTE BIRAKAN ANNENİN DRAMI


iş mi şimdi bu! gözümden sakındığımı hiç mi hiç tanımadığım insanlara emanet etmek zorundayım. aylardır bunun sancısını çekerken, o büyük gün geldi çattı.

bu sabah ''haydi kreşe gidelim, biraz çabuk olun yoksa sizi bekliyemiycem, hadi ama hadiiii, anne yaa saçlarımı öğretmenim tarasa olmaz mı'' nidalarıyla gözlerini açan prenses bizi fenaca yanılttı.
daha kreşin kapısından girerken başladı trajedi. ayakkabılarını çıkarıp içeri girmesi gereken prenses vampir görmüş gibi arkasına -annesinin bacaklarına- yapıştı ve haaayyıııırrrr çığlıklarına başladı. -halbuki daha üç gün önce öğretmeniyle görüşmeye gitmiş ve zeynebin asla sesini yükselterek ağlamayacağını, ağlasa bile köşeye çekilip içli içli ağlayacağını söylemiştim. şimdi kadın hakkımda çok kötü şeyler düşünüyordur heralde? çocuğumun gerçek annesi olup olmadığım konusunda bile tereddüt yaşamış olabilir. öyle değil mi ya, çocuğun  annesi olsam onu tanır, nasıl tepki vereceğini bilirdim! -

çığlıklardan sonra  ben yumuşacık ses tonumla haydi annecim birlikte girip kreşi dolaşalım diyerek onu ikna ettim. kreşi dolaştık, öğretmeni ve arkadaşlarıyla, kurum sorumlusuyla, kreş müdiresi ile ve bilimum herkesle tanıştık. buraya kadar -elini bırakmamam şartıyla- bir sorun yok. ama artık sınıfa gidip eğitime-oyuna katılma zamanı geldi de geçti.

ama yok asla!  prenses buna hiç mi hiç yanaşmıyor. beynimin içinde adem amcanın sözleri çınlayıp duruyor. ''çocuk ağlaya ağlaya kreşe bırakılmaz. anne mutlaka çocuğuyla birlikte sınıfa gidip bir süre onunla vakit geçirmeli, sonra çocuğuna söyleyerek sınıf dışına çıkmalı ama her ihtimale karşı okul içerisinde bulunmalı ve çocuğu ona ihtiyaç duyduğunda annesinin yakınında bulunduğunu bilmeli.
tamam adem amca iyi hoş da ben prensesle sınıfa girdiğimde sınıftan dışarı çıkamıyorum. tam da senin söylediklerini yapmaya kararlıyım ama benim prenses buna hiç izin vermiyor. sınıf kapısından dışarı adım atacak olsam basıyor çığlığı. peki ben şimdi ne yapmalıyım?

derken prensesi alıp müdire hanımın odasına geliyorum. anlatıyorum, anlatmaya çalışıyorum ama yok, olmuyor, anlamıyor, anlamak istemiyor. artık ben de ağlamaklıyım, bir taraftan üzülüyorum bir taraftan sinirlenmeye başlıyorum. derken saate bir bakıyorum ki körolasıca geçmek bilmemiş. ve saatlerce güne giden kadınlar gibi müdire hanımın odasında oturuyor, muhabbet ediyoruz. keyfimiz yerinde yani. ama iş maksadını aştı, nasıl gidecek bu çocuk sınıfa derken ben babası geliyor beni almaya.

annecim artık ben işe gitmek zorrrr... derken bizim ''nerden geldiğine anlam veremediğim'' çığlıklar başlıyor. babası içeri girer girmez ben dışarı sıvışıyorum. şimdi akşama kadar böyle ağlıyacak diye düşünürken zeynebin sesi kesiliyor. acaba birşey mi oldu, çocuk tıkandı mı?? hayır hiçbirşey olmamış, babası beni işe bırakıp kendi işlerini de hallettikten sonra onu almaya gideceğini izah etmiş, bizim prenses de müdire hanımla sulu boya yapmaya gitmiş. şaka gibi:)

saat başı aradım, herşey yolunda diyor hep telefondaki  ses. ama içim fena, huzursuz. sanki öyle değilmiş gibi. beni kandırıyorlar mı yoksa? telefona istesem diyorum.. ama ya gerçekten herşey yolundaysa ve benim sesimi duyunca yoldan çıkarsa! en iyisi sabır. zaten son 1 saat.

akşamı 44 gözle bekliyorum:(

3 yorum:

  1. İlk başlarda inanda bizim böyle olmuştu bende efeyi bırakınca 5-10 dakika sonra susuyor demişlerdi.Hatta kreşten alıyımmı diye sormuştumda eğer tüm gün ağlarsa biz söyleriz demişti sonuçta ve sonra çok güzel alıştı ilk başlarda ağladı sonra suratını astı toplamda bir haftada alıştı.inan bir çoğu böyle başlıyor ve sonra alışıyor o yüzden üzülme iyi düşün alışacak

    YanıtlaSil
  2. hayat paylaştıkça; bugünlerde böyle yaşanmışlıklara ve tesellilere çok ihtiyacım var:( iyi geldi, teşekkür ederim:)

    YanıtlaSil
  3. Gerçekten psikolojimi düzeltti bu yazı. İyi geldi. Teşekkürler.

    YanıtlaSil

sizin yorumunuzu alayım:))